-
1 sıkı sıkıya
ganz fest -
2 sıkı sıkıya
1) стро́го-на́строго2) кре́пко -
3 sıkı sıkıya sarılmak
v. stick to -
4 sıkı
1. adj eng; fest verschnürt; vollgestopft (Kissen); streng (Diät, Kontrolle); schwer (Zeiten); scharf (Wind); fig Person knickerig, kleinlich2. adv fest; ordentlich;sıkı basmak v/i sicher auftreten, sich durchsetzen;sıkı durmak fig fest bleiben, die Ohren steifhalten;sıkı fıkı vertraut, intim;sıkı sıkıya fest (verschlossen); nachdrücklich (ermahnen);-i sıkıya almak bedrängen A; zusetzen D; fest in die Hand nehmen;sıkıya gelmek in Bedrängnis geraten;hiç sıkı gelemez er will es immer leicht haben;sıkıysa wenn er usw Mumm hat … -
5 sıkı
-
6 sıkı
стро́гий* * *1.1) те́сный, у́зкийsıkı işbirliği — те́сное сотру́дничество
yaka sıkı — воротничо́к у́зок
2) туго́й, пло́тно наби́тыйsıkı bir denk — ту́го наби́тый тюк
3) стро́гий, жёсткий, твёрдыйsıkı denetim — стро́гий контро́ль
sıkı kurallar — стро́гие пра́вила
sıkı perhiz — стро́гая дие́та
4) спе́шный, сро́чный; напряжённыйsıkı çalışma — напряжённая рабо́та
5) бы́стрый, стреми́тельныйsıkı yürüyüşle — бы́стрым хо́дом, бы́строй ходьбо́й
6) разг. жа́дный, прижи́мистый2.1) затрудни́тельное положе́ние, стеснённые обстоя́тельстваsıkıya gelmek — оказа́ться в затрудни́тельном положе́нии
sıkıda kalmak — находи́ться в затрудни́тельном положе́нии
2) стро́гостьsıkıya alışmamış — не привы́кший к стро́гой дисципли́не
3.alınan önlemlerin sıkı olması — стро́гость при́нятых мер
1) кре́пко, пло́тно, ту́го2) стро́го••- sıkı basmak
- sıkı durmak
- sıkı tutmak -
7 sıkı
1.1) затрудни́тельное положе́ние, стеснённые обстоя́тельстваsıkı ya dayanmak — выде́рживать тяжёлую нагру́зку, переноси́ть тру́дности
sıkıya gelmek — оказа́ться в затрудни́тельном положе́нии
sıkıda kalmak — находи́ться в затрудни́тельном положе́нии
2) стро́гость (в чём-л.)sıkı ya alışmamış — не привы́кший к стро́гой дисципли́не
3) пыж2.1) те́сный; у́зкийsıkı ayakkabı — те́сная о́бувь
2) бли́зкий; инти́мный; те́сныйsıkı ahbap — бли́зкий друг
sıkı dostluk münasebetleri — те́сные дру́жеские отноше́ния
3) туго́й, пло́тно наби́тыйsıkı bir denk — ту́го наби́тый вьюк
4) стро́гий, суро́вый; жёсткий, твёрдыйsıkı bir disiplin — стро́гая дисципли́на
5) тру́дный, затрудни́тельныйsıkı zamanlarda — в тру́дные времена́
6) кре́пкий; си́льныйsıkı dur! — держи́сь кре́пче!
sıkı rüzgâr — си́льный ве́тер
-
8 sıkı
"1. tight; firm. 2. tightly. 3. close (weave). 4. closely (woven). 5. strict, strictly observed or enforced. 6. stingy. 7. wad (for a muzzle-loader). 8. strong, heavy (wind or blow with the fist). 9. numerous and pressing (jobs). 10. slang first-rate, great, very good. -ysa vulg. If you think you can do it,...!/If he thinks he can do it,...! - basmak to use one´s authority, insist on having one´s way. - çalışmak to work hard. - durmak to be brave or firm; to act bravely or firmly; to stand one´s ground. - esmek to blow a gale. - fıkı 1. intimate (friend). 2. on intimate terms, palsy-walsy. -ya gelmek to get in a predicament, get in a tight spot. -yı görünce when things get rough. -da kalmak to be in a jam, be in a tight spot. -ya koymak /ı/ to put great pressure on (someone). - sıkıya 1. very tightly. 2. well, in a thoroughgoing fashion. - tutmak /ı/ 1. to hold (something, someone) tightly. 2. to do (a job) with scrupulous care. -yı yemek to get a scolding." -
9 тесно
sıkışık,sıkı sıkıya* * *1) нареч. sıkışık (durumda); sıkı sıkıyaсиде́ть те́сно — sıkışık oturmak
дере́вья бы́ли поса́жены о́чень те́сно — ağaçlar çok sık dikilmişti
э́тот вопро́с те́сно свя́зан с... — bu sorun...a sıkı sıkıya / çok yakından bağlıdır
2) безл. сказ. dar(dır)здесь о́чень те́сно — burası çok dar
на́шей семье́ в э́той кварти́ре те́сно — bu daire ailemize dar geliyor
в трамва́е бы́ло о́чень те́сно — tramvaydaki yolcular sımsıkışık durumdaydı
-
10 tight
adj. sıkı, dar, gergin, kasılmış, sızdırmaz, zor, kritik, kısa ve özlü, cimri, eli sıkı, başabaş, sarhoş* * *1. sıkıca (adv.) 2. sıkı (adj.)* * *1. adjective1) (fitting very or too closely: I couldn't open the box because the lid was too tight; My trousers are too tight.) dar, sıkı2) (stretched to a great extent; not loose: He made sure that the ropes were tight.) gergin, sıkı gerilmiş3) ((of control etc) strict and very careful: She keeps (a) tight control over her emotions.) sıkı, sert4) (not allowing much time: We hope to finish this next week but the schedule's a bit tight.) sıkışık, yoğun2. adverb((also tightly) closely; with no extra room or space: The bags were packed tight / tightly packed.) sıkı sıkıya, sıkıca- - tight- tighten
- tightness
- tights
- tight-fisted
- tightrope
- a tight corner/spot
- tighten one's belt -
11 close
adj. yanaşık, kapalı; içli dışlı; ketum, sıkı fıkı (Argo), saklı, sık, mahrem; cimri, kıt; yakın, bitişik; sıkı, amansız, detaylı, bunaltıcı; son————————adv. yakın, yakından, sıkışık durumda————————n. bağlantılı; göğüs göğüse kavga; avlu (okul, kilise); geçit, son, sonuç, son söz, kadans————————v. kapamak, kapatmak; yaklaşmak, anlaşmak, uzlaşmak; kesmek, örtmek; son vermek; kilitlemek, sürgülemek; bitirmek* * *1. yakın (adj.) 2. kapat (v.) 3. kapalı (n.)* * *I 1. [kləus] adverb1) (near in time, place etc: He stood close to his mother; Follow close behind.) yakında, yanında2) (tightly; neatly: a close-fitting dress.) sıkı sıkıya2. adjective1) (near in relationship: a close friend.) yakın, samimî2) (having a narrow difference between winner and loser: a close contest; The result was close.) başabaş, neredeyse berabere3) (thorough: a close examination of the facts; Keep a close watch on him.) dikkatli, tam4) (tight: a close fit.) sıkı, dar5) (without fresh air: a close atmosphere; The weather was close and thundery.) havasız, boğucu6) (mean: He's very close (with his money).) eli sıkı, cimri7) (secretive: They're keeping very close about the business.) ağzı sıkı•- closely- closeness
- close call/shave
- close-set
- close-up
- close at hand
- close on
- close to II 1. [kləuz] verb1) (to make or become shut, often by bringing together two parts so as to cover an opening: The baby closed his eyes; Close the door; The shops close on Sundays.) kapa(t)mak, kapa(n)mak2) (to finish; to come or bring to an end: The meeting closed with everyone in agreement.) bit(ir)mek3) (to complete or settle (a business deal).) anlaşmaya varmak2. noun(a stop, end or finish: the close of day; towards the close of the nineteenth century.) son, bitim- close up -
12 streng
2. adv: sich streng halten an -e sıkı sıkıya uymak;streng genommen aslına bakılırsa;streng verboten (vertraulich) kesinlikle yasak (gizli) -
13 krampfhaft
1) med kramp gibi\krampfhaft an etw dat festhalten bir şeye sıkı sıkıya sarılmak -
14 тщательно
özenle, özene özene; titizlikle; inceden inceyeтща́тельно проду́манный план — inceden inceye düşünülmüş plan
тща́тельно ото́бранные ли́ца — özenle seçilmiş kişiler
он тща́тельно скрыва́л своё и́мя — ismini sıkı sıkıya saklardı
он тща́тельно избега́л э́той те́мы — bu konudan dikkatle kaçınıyordu
тща́тельно расчёсанные во́лосы — özentiyle taranmış saçlar
-
15 stick to
ayrılmamak, bırakmamak, tutmak, yerine getirmek, bağlı kalmak, vazgeçmemek, sıkı sıkıya sarılmak -
16 stick to
ayrılmamak, bırakmamak, tutmak, yerine getirmek, bağlı kalmak, vazgeçmemek, sıkı sıkıya sarılmak -
17 hermetisch
hermetisch adj sıkı sıkıya -
18 anklammern
-
19 Zeremoniell
Zeremoniell <-s, -e> [tseremo'njɛl] ntteşrifat, seremoni; ( Protokoll) protokol;der Empfang erfolg nach einem strengen \Zeremoniell kabul, protokole sıkı sıkıya uyularak yapılır -
20 туго
sıkıca,sıkı* * *1) нареч. sıkı, sıkıcaту́го натяну́ть что-л. — bir şeyi iyice germek
ту́го затяну́ть по́яс — kemerini sıkıca sıkmak
ту́го завя́занный га́лстук — sıkı(ca) bağlanmış kravat
ту́го наби́тая поду́шка — sıkı doldurulmuş yastık
ту́го наби́ть мешо́к — çuvalı sıkı doldurmak
2) в соч., → сказ., разг.с деньга́ми бы́ло ту́го — para sıkıntısı çekiliyordu
в про́шлом ме́сяце нам ту́го пришло́сь (с деньга́ми) — geçen ay sıkıştık
е́сли тебе́ бу́дет ту́го... — sıkıya gelirsen...
См. также в других словарях:
sıkı sıkıya — zf. 1) Çok sıkı olarak, sımsıkı Bekçiyi sıkı sıkıya bağlayarak ötede hendeğin içine bıraktılar. M. Ş. Esendal 2) İyice Biçimler sonsuz ve ölümsüzdür ama maddeye sıkı sıkıya bağlıdırlar. A. Erhat … Çağatay Osmanlı Sözlük
sıkı — sf. 1) Dar Sıkı bir kemer. 2) İyice sıkıştırılmış, doldurulmuş, tıkız, gevşek olmayan Sıkı bir denk. 3) Zorlu, güçlü ve etkili En sıkı ve katı bir merkeziyet sistemi, bugün diğer faaliyet merkezlerini bloke edebilir. B. Felek 4) Dikkatli, titiz… … Çağatay Osmanlı Sözlük
bağlaşık — sf., ğı 1) Aralarında anlaşma veya sözleşme sağlanmış olan (kimse veya topluluk), müttefik 2) Sonuç, sebep gibi birbiriyle sıkı sıkıya bağlı ve karşılıklı bağımlı olan (nesne, terim) … Çağatay Osmanlı Sözlük
biçimcilik — is., ği 1) Biçime sıkı sıkıya bağlılık 2) fel. Özü, içeriği yeterince önemsemeden yalnız biçim üzerinde duran, biçime ağırlık veren görüş Birleşik Sözler insan biçimcilik … Çağatay Osmanlı Sözlük
formaliteci — is. 1) Özellikle resmî işlerde yöntemlere, tüzüklere sıkı sıkıya bağlanıp işlerin yürümesini güçleştiren kimse 2) mec. Biçimci, şekilci, şekilperest, formalist 3) mec. Bir işi olduğundan fazla abartan, kurallara gereğinden fazla bağlı olan … Çağatay Osmanlı Sözlük
ilke — is. 1) Temel düşünce, temel inanç, umde, unsur, prensip İlkelerine sıkı sıkıya bağlı, bilinçli ve ödün vermez bir insandı. H. Taner 2) Temel bilgi Kimyanın ilkeleri. 3) Öge Atomlar cisimlerin ilkeleridir. 4) Davranış kuralı Bence ahlakın bir… … Çağatay Osmanlı Sözlük
katı — 1. sf. 1) Sert, yumuşak karşıtı Bu hâl, onu ilk defa giyilen katı gömlek gibi sıkıyordu. F. R. Atay 2) mec. Hoşgörüsüz, acımasız, merhametsiz, zalim Katı yürekli. Katı davranış. 3) mec. Düşünce ve davranışlarında belli ilkelere sıkı sıkıya bağlı… … Çağatay Osmanlı Sözlük
kundak — 1. is., ğı 1) Yeni doğmuş çocuğu ilk aylarda sıkıca sarıp sarmalamaya yarayan geniş bez Kendisine uzattıkları ince ve beyaz bir kundağa sarılmış kızına baktı. Ö. Seyfettin 2) Bu bezle sarılmış bebek Dikmen Yıldızı kundağı kucaklayarak ağır,… … Çağatay Osmanlı Sözlük
protokolcü — is. 1) Protokol işleriyle uğraşan kimse 2) mec. Kurallara sıkı sıkıya bağlı olan kimse Pek protokolcü olduğu için yemek sessiz geçiyordu. F. R. Atay … Çağatay Osmanlı Sözlük
örklemek — örklemek, sıkı sıkıya bağlamak. III, 443 … Divan-i Luqat-i it-Türk Dizini
FIRKA-İ NÂCİYE — Kur an ı Kerim e ve Sünnet i Seniyeye sıkı sıkıya bağlı olup Ehl i Sünnet ve Cemaat yolundan ayrılmayan müslümanlar. Bunlar kıyamete kadar lütf u İlahî ile devam eder … Yeni Lügat Türkçe Sözlük